Bugün öyle bir günkü,
kurduğum arkadaşlıkların sahte olduğunu keşfettim. Kendimi sorgulamama sebep olan çevreme kızgınlık ve güven sarsılması yaşatan, tekrar kendime dönüp kendimden nefret etmemi sağlayan bir duyguydu.
Kötü bir şey olduğunda her zaman dönüp kendimi sorgular ne hata yaptım derim, fakat karşımdaki insanlar aynı hassasiyeti göstermiyorlar. Haklı olduğum durumlarda aptal gibi kalıp kendimi savunamadığıma ya da kaybederim, kırarım korkusuyla sessiz kalışıma kızmışımdır her zaman. Ama artık kendimi savunduğumda yine suçlu olan kişi oluyorum. Karşımdaki asla dinlemiyor, sadece kafasındakine odaklanıyor. Yine içime dönüyor, kimseye güvenmek, kimseyle konuşmak dahi istemiyorum.
Tam anlamıyla yoruldum. Yanlış anlaşılmaktan, kendimi yanlış anlatırım, kırarım diye özenle kelimelerimi seçmekten, aynı hassasiyeti karşıdaki kişiden bekleyip alamamaktan yoruldum.
Ezilen olmaktan, aptal yerine koyulmaktan, kendimi sorgulamam, kendimden nefret etmeme sebep olanlardan usandım. Hiçbir şeyi, hiçbir haltı beceremiyorum düşüncesinden. Yarardan çok zararım diye aklıma gelen düşünceleri yok etmeye çalışmaktan usandım.
Nefes almanın bile zorlaştığı, yemek yemek istemediğim sadece uyumak istediğim ama düşüncelerimin kafamı patlattığı zamanlarımın olmasından bıktım. İnsanlarla konuşmaktan korkuşuma, kalabalıktan tiksinişime ama aynı zamanda kendime yetemeyip yanımda gözlerim kapalı güvenebileceğim insanların olmasını istemekten yoruldum.
Geleceğimin nereye gittiğinden bihaber, belirsizliklerin içinde süzüldüğüm bu iğrenç insanlarla dolu yaşamdan yoruldum. Sadece ailem, onlar için nefes alıyorum. Ama onlara da mahcubum. Çevremdeki insanları bu kadar kafaya takıp kendimden çok başkalarına önem verdiğim için, yeterli bir insan olamadığım için...
Herkesin kurduğu insan ilişkileri arkadaşlıklar böyle mi? Yoksa sadece bana mı özel? Ya çıkar için yanıma gelenler ya da önem veriyormuş gibi davranıp arkamdan kuyumu kazanlar. Dudaklarından dökülen o sözlerle kalplerindeki hislerin bir olmayışını göre göre susmaktan, içime doğan bana yalan söylüyor, beni sırtımdan bıçaklayacak hissinden ve o hislerin iş işten geçtikten sonra gerçek oluşundan bıktım.
Başkalarına verdiğim sözlere sadık kalabilmek için uğraştığım çabayı kendime verdiğim sözleri tutmak için yapsaydın şu an belki her şey daha farklı olurdu. Kendimi değiştirmek ve geliştirmek istiyorum. Ya başlangıcı nasıl yapacağımı bilmiyorum ya da değişmeye korkuyorum. Yine beceremedim, her zaman olduğu gibi. Takatim kalmadı. İnsanlardan umudumu kestim. Tek odaklandığım okulumu bitirmek ve en azından ailemi mutlu etmek.
Geriye attığım yüzleşmeye korktuğum korkularımı kimsenin bilmesine izin vermeden onlarla yaşamaya karar verdim. Çok geç gibi geldi artık, mızmızlanmak yok artık. Ben kimim? neyi severim? neyi sevmem? diyerek kendimi tanımaya çalışma bunu da asla gerçekleştirmeyeceğim. Çünkü ben üşengecim, unutkanım ve yorgunum. Artık hevesim yok. Belki de hiçbir şeye hiçbir zaman heves edemedim.
Kafamın içindeki o mükemmel hayal... Güvenli bölge. İşte bu yüzden seviyorum. Ama o güvenli bölgeden çıkıp gerçekliğe döndüğümde iğrenç insanlarla karşılaşınca hayal kırıklığına uğruyorum ve o güvenli yere tekrar gidiyorum. Gerçek olmayan bir yerde güvende kalmaya çalışan bir aptalım ben. Gerçeklerle yüzleşip beni üzenlerle yüzleşerek güçlenmem, akıllanmam gerek farkındayım. Ama istemiyordum, orada kalmalıydım. Ama şimdi oradan kurtulmak istesem de beceremiyorum.
Geçmişteki hatalarıma takılı kalmaktan yoruldum. Gün gidiyor. Zaman yetersiz. Bense hiç bitmeyecekmiş gibi davranıyorum. Yorgunum artık geçmişi ya da hataları, başka insanları düşünecek halim kalmadı. Artık anı yaşamalı ve sadece mutluluğu aramalıyım. Kendime ve doğru olduğunu inandığım şeylere güvenmeliyim. Her şeyin farkında olup becerememek yine farklı günler aynı şeyler şeklinde geçen zaman... Buna bir dur demeli. Artık bu kalbin yerine kırılmayan ve soğuk bir taş istiyorum. Bazen bu taşı buluyorum ama hemen kaybediyorum. Gerçekten her şeyin fazlası zarar.
İnsanların seni anlamadığından yakınmak ama aynı zamanda anlatmayı beceremediğinden yakınmak. Ben mi sorunum, başkaları mı? Belki de her ikisi. Mükemmel olsun istiyorsun ama mükemmeli bulamıyorsun. Kötü yapmamak için hiç yapmamayı tercih ediyorsun. Bitirememekten korktuğun için hiç başlamıyorsun. Ya hep ya hiç diyorsun. Beceremediğini bildiğin için hiçi seçiyorsun.
Saçma düşünürüm, saçma konuşurum. Fazla konuşurum. Bunu bildiğim için susarım. Ortasını bulamıyorum. Sanırım doğru yer neresi? Doğru zaman ne zaman? Doğru söz ne? bilmiyorum, anlamıyorum, fark edemiyorum. Bu yüzden hep kaybedenim. Kendimi de kaybettim. Geri çok aradım ama kırık dökük bazı parçaları bulabildim sadece. Birleştirmeye çalıştım ama eskisine benzemedi. Eskisi nasıl bir şeydi onu da hatırlamıyorum artık. Öyle bir hatırlamamak ki eskiden var mıydı acaba dedirtti. Belki de ufak tefek o parçalardaki ben uydurduğum bendir. O derece bilmiyorum artık.
Gökyüzüne bakmak iyi hissettiren tek şey, günbatımını izlemek. Bulutların arasında yok olan o turuncumsu renk huzurun rengi. Nefes aldığımı hissettiğim, kafamın boşaldığı tek an. O ana ulaşmak için hiç vakit olmuyor tabi orası ayrı. Tabi birde göl (deniz hiç görmedim) olacak. İkisinin birleştiği an. Birde soğuk rüzgar. Rüzgarın yüzüne çarpışı bedeninin titremesi ve soğuktan hissizleşmesi bile insana iyi gelir mi? gelir. Bu tükenmişlik yazısının içine iyi gelen şeylerde katılsın.
İşte öyle saçmaladım, yine. Tam ne yazdığımı hatırlamıyorum ama yazmak iyi hissettirdi.